9 Mart 2012 Cuma

Yazarların el yazılarından karakter analizi yapılıyor




Geçtiğimiz günlerde bir internet sitesi, birçok yazarın el yazılarını yayınladı. 5 dakikalık çevrimiçi el yazısı analiziyle yazı sahiplerinin karakter analizine ulaşıldı.

Ortaya çıkan sonuçlar tıpkı burç yorumları gibi. Birçoğu için doğruluğu olduğu kadar yanılma payı da mevcut. Aşağıda 10 ünlü yazarın el yazıları hakkında yapılmış yorumlar var, bakalım neler söylenmiş...



Emily Dickinson’dan “Vahşi Geceler” :




Göreceli olarak sert bir yazı karakterinin olması, yazarın “duygusal ve çenebaz” bir kişiliği olduğunu, ancak satırların düzgünlüğü (çizgisiz kağıtta elbette), kontrollü ve amaca yönelik bir birey olduğunu gösteriyor, yani kesin bir karakter analizi yapılamıyor aslında. Yazı tipinin genişliği, dikkate ve “hareket alanı”na ihtiyacı olduğunu sezdiriyor. Ancak harflerin bağlantı yerleri, duygulu ve aç bir insan olduğunu da gösteriyor.



Jorge Luis Borges’un defteri:

Yazının yukarı dönüklüğü, onun “kendine güvenen, bağımsız”; küçük yazması da “akıllı, alçak gönüllü” ve “konsantre olma yeteneği olan”, hayattan tat almayı seven”, “sessiz” bir kişiliğe sahip olduğunu gösteriyor. Karakterlerin alt uzantılarının çubuk gibi olması, “acılara dayanıklı” ve “işini hemen halletmek isteyen” biri olduğunu sezdiriyor. Bastırarak yazması, “içine kapanık” ama “her an dökebilecek” biri olduğunun göstergesi olarak yorumlanabilir.






Ernest Hemingway'in “The Battler”  müsveddesi:



Hemingway'in satır aralarında bıraktığı çift boşluk, temiz düşünmeyi sevdiğini ve işine kolaylıkla organize olabildiğini gösteriyor. Borges gibi onun da harflerin bitiş noktalarında küçük döngüler yapması, “hayattan küçük tatlar almayı seven” bir adam olduğunu gösteriyor.



Chuck Palahniuk'un defteri:




Palahniuk'un satırlarının kalabalık doğası, onun “karışık düşünen” ve “organizasyon yeteneği olmayan” biri olduğuna işaret ediyor. Yazılarına baktığımızda, kaynağımız bize “çok basit, yapılandırmacı ve pratik bir düşünceye sahip,  mekanik ve materyallerle ilgili, hayatın dokunulabilir yanlarını keşfeden bir yazar” olduğunu söylüyor. Yazıları, onun duyguları hakkında toplam bir fikir edinmemizi sağlıyor... “Uyumsuz notları parçalanmış bir düşünce sistemine sahip olduğunu ve başkalarıyla ilişki kurmakta zorlandığını” gösteriyor. Palahniuk, sosyal ilişkilerinde keskin ve duygusuz biri olabilir.



Jane Austen'ın bir roman planı:




Hafif sağa eğilimli yazı tipi, yazarın “uysal” ve “açık yürekli” biri olduğunu gösteriyor. Harflerindeki uzun alt döngüler bize yazarın, “güçlü fiziksel sürücü” olduğunu, solda bıraktığı boşluk ise, “geleceğe bağlı” yaşadığını, “hırslı” ve “toplum odaklı” olduğunu söylüyor. Bütün zamanını toplumsal olaylarla ilgili roman yazmaya harcayan bir kadın.


David Foster Wallace'ın defteri:




Kendine has kısaltmaları ('t' ve 'd' gibi), yazarın pratik ve mekanik biri olduğunu, “kısa dönemli hedefleri” olduğunu gösteriyor. Palahniuk gibi Wallace yazılarının da ne kadar “ahenkli” olduğu tartışılır. Bu da “apartmanların içinde düşünmesinden kaynaklanan yazılarındaki birçok küçük ayrıntıyı ve bunların hepsini koordineli bir şekilde kombin edebilmesini sağlıyor.”



Edith Wharton’s “Keyif Evi” müsveddeleri:



Satır sonlarındaki iniş, “pesimizm” ve “yorgunluk” işareti, -belki de defterin kenarına yazarkenki kullanışsızlıktan kaynaklanıyor-. Harflerinin geniş olması, sağlıklı bir egoya sahip olduğu anlamına geliyor. Aralarına koyduğu boşluğun eşit olması ise, “cömertlik” ve “özgürlük”, hatta “girişimcilik” göstergesi bile olabilir. Elinin hafif olması, kültürlü biri olduğunu ve her durumda “entelektüel bir yaklaşım” içinde olduğunu gösterir.



Franz Kafka'nın Dava müsveddeleri:




Kafka'nın bazı karakterlerinin dikey ve hafif sola yaslı olması, “çekingen, soğuk” ve “içe kapanık” bir kişiliğinin olduğunu, iniş çıkışlı karakterler ise “dakikası dakikasına uymayan” ve “uykusuz” biri olduğunu ifade ediyor. Ancak, yumuşak geçişli bağlantılar kullanmak yerine üstten yapılan bağlantılar “yapılandırmacı düşünen yaratıcı bir kişilik”olduğunu gösteriyor.



F. Scott Fitzgerald’ın The Great Gatsby (Muhteşem Gatsby) müsveddeleri:



Bir sayfada, solda bıraktığı açık boşluklar “geleceğine bağlı, tutkulu ve toplum odaklı” olduğunu, sağda bıraktığı kesik heceler “geçmişine bağlı, iyi işlerin arkasında çalışan, içe kapalı” olduğunu gösteriyor, yani el yazısıyla yargılayacak olursak Fitzgerald bir şizofren olabilir. Uzun alt çizgileri ise güçlü bir fiziksel sürücü olduğunu fakat yazının dalgalı gidişatı yorgun olduğunu gösteriyor.




George Orwell'ın 1984 müsveddeleri



Orwell 1984'ü, optimizmi ifade eden büyük karakterlerle yazmış. “g” gibi kuyruklu harflerin kuyruğunu kısaltmış, “fiziksel aktivitelere tamamıyla kayıtsız”olduğunu gösteriyor. Belki tembeldi, belki de bir yere rahatça kurulup yazıyordu. Harflerin açısal doğası ve aralarındaki bağlantılar, yazarın “genellikle analitik, endişeli ve disiplinli” biri olduğunun göstergesi. Genellikle bir sorunun çözümünde birden fazla yaklaşımı oluyordu, bu da yönetici kabiliyetinin olduğunu gösteriyor. Eylemlerini kontrol etmek için iradesini sıkça kullanıyordu.



Çeviren: Ceren Kavak
 Kaynak: Flavorwire.com

Truman Capote ile söyleşi: Hiç huzurlu bir anım olmadı



Tiffany'de Kahvaltı, Soğukkanlılıkla gibi eserleri beyazperdeye uyarlanan ABD'li yazar
 Truman Capote'nin Paris Review'da yayınlanan söyleşisi:


“Hiç huzurlu anım olmadı”



Yazmaya ne zaman başladınız?

Mobile yakınlarında yaşayan, 10-11 yaşlarında bir çocukken başladım. Cumartesi günleri dişçiye gitmek için şehre inmek zorundaydım. Bir gün Mobile Press Register tarafından düzenlenen Sunshine Club'a katıldım.







Çocuklar için yazma ve boyama yarışmalarının düzenlendiği bir sayfa vardı ve her cumartesi ücretsiz Nehi* ve Coca-Cola partisi veriyorlardı. Kısa öykü yarışmasının ödülü bir midilli ya da köpekti sanırım, tam hatırlamıyorum ama şiddetle istiyordum. Aramızın iyi olmadığı komşulardan bazılarını aktivitelerden haberdar ettim, sonra Old Mr. Busybody adında bir çeşit roman à clef (gerçek kişi ve olayların kurgu gibi gösterildiği roman türü) yazdım ve bununla yarışmaya katıldım. İlk bölümü dergide bir Pazar günü gerçek adımla (Truman Streckfus Persons) yayınlandı. Bir gün birisi öykü adı altında yerel bir skandalı yazdığımı farketti ve yazımın ikinci bölümü yayınlanmadı. Doğal olarak hiçbir şey kazanamadım.



(Nehi: “nihay” diye okunuyor. Amerika'da 1924'te piyasaya sürülen bir meşrubat markası.)



Yazar olmak istediğinizden emin miydiniz?
    
Yazar olmak istiyordum, bunu biliyordum ama 15 yaşıma kadar yazar olup olamayacağımdan emin değildim. Sonra, utanmadan üç ayda bir çıkan edebiyat dergilerine öyküler göndermeye başladım. Tabi ki hiçbir yazar eserinin ilk kabul edilişini unutamaz; 17 yaşındaydım, iyi günümdeymişim demek ki, aynı sabah içinde birinci, ikinci ve hatta üçüncü mektup geldi. O anki heyecanımı tek bir cümleyle anlatamam size!




İlk önce ne yazdınız?
    
Kısa öyküler. Ve değişmeyen bir tutkuyla hala bu türle uğraşıyorum. Ciddi ciddi incelediğimizde, bence mevcut yazı türlerinin içinde öykü en zor ve en disiplinli olanı. Bu alandaki başarımı kontrole ve tekniğe borçluyum.



“Kontrol” derken neyi kastediyorsunuz?

Kastettiğim, elinizdeki asıl malzemeyi koruyarak, biçemsel ve duygusal yanınızın galip gelmesi, üstün olması. Çok değerli olan bir öykü, çöpe gidebilir. Bir cümledeki sorunlu bir ritim yüzünden öykü harap olabilir. Özellikle de öykünün sonlarına doğruysa, bir paragraf hatta bir noktalama işareti bile gidişatı bozabilir. Henry James, noktalı virgülün üstadıydı. Hemingway, birinci sınıf bir paragraf ustasıydı. Virginia Woolf'un da yazdıkları kulağa kötü gelmiyordu. Bunları uygulamakta ben çok başarılıyım demiyorum, vaaz vermek istemem, sadece uygulamaya çalışıyorum, hepsi bu.





Yazının kendine has perspektif kuralları, ışığı ve gölgesi var





Kısa öykü yazma tekniği nasıl elde edilir?
Her öykü kendi teknik problemlerini gösterir zaten. Kimse iki kere iki dört eder diye genelleyemez bunları. Öykülerinizin doğru formunu bulabilmek için, anlatımınızı mümkün olduğunca doğal bir yolla basitleştirin. Bir yazarın, yazdıklarının doğal olup olmadığını test etmesi için yapması gereken de şu: okuduktan sonra, onu farklı hayal edebiliyor musun, ya da öykü senin hayalinin sessizliği mi ve sonu mutlak mı görünüyor? Mesela finalde 'portakal' varsa. Portakal doğal bir şey olduğu için finali doğru yapar. 


Kısa öykü yazmak isteyenlerin tekniklerini geliştirmek için kullanabilecekleri bir araç var mı?
Benim bildiğim tek araç; çalışmak. Tıpkı resim ya da müzik gibi, yazmanın da kendine has perspektif kuralları var, ışığı ve gölgesi var. Eğer bunları bilerek doğduysanız, iyi. Eğer yoksa, öğrenin. Sonra kuralları kendinize uyacak şekilde düzenlersiniz. En kural tanımaz yazar Joyce bile, harika bir zanaatkardı; Ulysses'ı yazabildi çünkü Dublinliler'i yazabildi. Çoğu yazar kısa öyküleri parmak egzersizi olarak görüyor. Evet, böyle durumlarda sadece parmakları egzersiz yapıyor demektir.






Uzun zaman önce yazdıklarınızı şimdi yazdıklarınız kadar beğeniyor musunuz?

Evet. Örneğin, sekiz yıl önce yazdığım Başka Sesler Başka Odalar'ı basıldığı günden beri ilk kez geçen yaz okudum ve bir yabancının yazdığı bir şeyi okuyormuşum gibi hissettim. O kitabı yazan benle şimdiki ben arasında çok az ortak yan var. Kafa yapımız, içsel hararetimiz tamamıyla farklı. Bu tersdüşüme rağmen, muhteşem bir yoğunluk, gerçek bir gerilim var. İyi ki öyleyken yazmışım bu kitabı, yoksa hiç yazılmamış olurdu. Çimen Türküsü'nü de seviyorum, “Miriam” dışındaki bazı kısa öykülerimi de seviyorum. İyi bir hünermiş ancak daha fazlası değil. 





En iyi öykülerinizi ya da kitaplarınızı, nispeten huzurlu bir anda mı yazdınız, yoksa duygusal stres altındayken mi?


Ara sıra Nembutal kullanıyordum, hiç huzurlu bir anımın olmadığını hissediyordum. Ama düşününce, iki yıl boyunca Sicilya'da bir dağın tepesinde, çok romantik bir evde yaşadım, o döneme huzurlu diyebiliriz. Orası Çimen Türküsü'nü yazdığım yer. Yine de bir nebze stresin zamanlamayı tutturmak için önemli olduğunu da söylemeliyim.







Gelecek için belirli fikirleriniz, projeleriniz var mı?
Evet, var zannediyorum. Bu zamana kadar bana kolay gelen şeyleri yazdım. Başka şeyler denemek istiyorum, abartılı bir şeyler. Aklımdakileri ve renkleri daha çok kullanmak istiyorum. Hemingway bir keresinde, kimse ilk seferde bir roman yazamaz, demişti. Şimdi ne demek istediğini daha iyi anlıyorum.











Kaynak: Paris Review
Çeviren: Ceren Kavak
Alıntılanan Çevrimiçi Kaynak: http://www.sabitfikir.com/soylesi/truman-capote-ile-soylesi-hic-huzurlu-bir-anim-olmadi